Kırık kalemimin gözyaşlarıyla ıslandı yalnızlık şatomun duvarları. Kanayan yüreğimin kan kırmızısı ateşini giyerken yitik düşlerimin silueti; kanadı kırılmış bir kuşun resmini çizdi aşk aynasına Leonardo Da Vinci ruhum. Uzakları yakın et; gel artık!
Sensizliğin dayanılmaz karanlığında müebbet aşka mahkûm olmuş çilekeş kalbim sevda şarkılarının notalarını hücresinin duvarına yazdı, kanayan parmaklarıyla. Feryadı yükselirken mutsuzluktan şikâyet eden bestekâr gönlümün, umut sokağında yankılandı seni çağıran türkülerimin hazin nağmeleri. Uzakları yakın et; gel artık!
Yediği kurşunlardan paramparça olurken düşler atölyemin pencereleri, kırık camları süpüren bir çöpçünün ezikliğindeki çocukluğum saklambaç oynadı sonsuza dek prens ve prenses kahramanlarıyla. Uzakları yakın et; gel artık!
Zamanın ırak yalnızlığındaki ruhlar bulvarındayım. Hasret türküleri besteleyen kalbimin çığlıkları yankılanıyor çıkmaz sokakların kuytuluklarında. Unutulmuş şarkılar hatırına uzakları yakın et; gel artık!
“Neşeli Günler” filminin sıcak atmosferindeyim, eski turşucu dükkânlarının özlemiyle yanıp tutuşan ruhlara yarenlik ediyorum milenyum çağının yalnızlığında. Uzakları yakın et, gel artık!
Eski kitapların gizemi çekiyor kendine baharat kokulu kervansarayların loşluğundaki düşlerimi. Vuslatı özleyen hayallerim hatırına uzakları yakın et, gel artık!
“Sevcan Özcan “
Evrenin beyaz karanlığında derin uykuya dalmış ırak umutlar ülkesindeyim. Ücra düşlerim fethedilmeyi bekliyor. Uzakları yakın et, gel artık!
Hasret cehenneminde yanan şarap kızıllığındaki tutkularım, gözyaşları denizinde boğulmakta durmaksızın. Cennet gözlerindeki sevda ışıltısının hiç sönmemesi uğruna uzakları yakın et, gel artık!
Eski fotoğraf albümlerine gizlenen mazinin ayak sesleri bölüyor siyah- beyaz rüyalarımı. Hani insan gecenin bir yarısı ağlayarak uyanır ya, sevgiye susayarak! Bir şeylerin eksikliğini hisseder ya benliğinin en gizli köşelerinde. İşte ben öyle gecelerin tutsağıyım. Azat etme mutluğunu tatmak için uzakları yakın et, gel artık!
Sensiz geçen günlerin anlamsızlığını duyumsuyorum, tüm benliğimle. Uzakları yakın et, gel artık!
“Bilge Tonyukuk”
Bu yazıyı kısaca yorumluyoruz
Bu yazıda yazar bizce , derin bir özlem ve yalnızlık duygusunu, etkileyici ve sanatsal bir dille ifade ediyor. Metin boyunca, aşkın yokluğunun yarattığı karanlık ve içsel çalkantılar ön planda. Yazar, “Uzakları yakın et; gel artık!” cümlesiyle sürekli tekrar eden bir çağrı yaparak, özlem duyduğu kişinin varlığına duyduğu büyük ihtiyacı vurguluyor. Bu çağrı, yazarın içindeki derin hasreti ve bu hasretin getirdiği içsel yıkımı simgeliyor.
Paragraflar boyunca kullanılan imgeler, yalnızlığı ve umutsuzluğu derinlemesine hissettiriyor. Yazar, yaralı bir kalp ve yarım kalmış hayaller ile aşkın acısını dile getiriyor. Eski fotoğraflar, unutulmuş şarkılar ve geçmişe dair hatıralar gibi nostaljik öğeler, yazarın sevdiği kişiyi ne kadar özlediğini ve onsuz geçen günlerin içini nasıl boşalttığını ifade ediyor. Hasret, gecelerin sessizliğinde, maziyi özleyen anılarda ve eksiklik hissiyle yanan bir ruhun en gizli köşelerinde yankılanıyor.
Bu yazı, kaybedilen ya da uzak bir aşkın geri dönmesini, yeniden bir araya gelmenin umudunu içeren bir dilekle son buluyor. Yazar, tüm bu içsel çalkantılar içinde sevdiğine duyduğu özlemi haykırıyor ve onsuz geçen her anın ne kadar anlamsız olduğunu, onun varlığıyla hayatının yeniden anlam bulacağını ifade ediyor. Bu, bir çağrı, bir yalvarış ve bir umut arayışıdır.