Sustum
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum! Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız… Yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor… Sustum! Bin ah sürüp dudaklarıma, ne kadar susulacaksa.
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum! Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız… Yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor… Sustum! Bin ah sürüp dudaklarıma, ne kadar susulacaksa.
Kedilerle ilgili bu durumu yeni öğrenmiştim: Normalde sokak kedisi kendisini saldırgan köpeklere karşı koruyabilirmiş. Bu direnci kıran tek şey neymiş biliyor musunuz: Sevgi… İnsanoğlu,.
Uzun soluksuz bir gecede, karanlığın tüm şehveti üzerimdeydi. Darmadağın düşlerim, bir kenara atılmaya yüz tutmuş dostluklarım ve aynada ben vardım sadece. Sisli pencere arkalarındaki.
’12 EKİM 1989 tarihinde kaybettiğim babam Kemal Türker’in anısına, Sanki yüz yıl önceydi. Ne çok, ne çok zaman geçmiş aradan. Pencere kenarlarında sardunyalar. Pas.
İlkdeyiş: Bıçak Darbesi Gibi….. Yıllar önce gazetede okuduğum bir makalenin başlığı içimi ürpertmişti: “Çocuğun mu var, yüreğinde de bir bıçak…” Yazıyı kesip, günlüğüme yapıştırmıştım..
Ruhum, kapalı kapılar ardında kilitli. Denize nazır bir yerde bıraktım bedenimi.. Benden ayrıldığında çok uzaklarda olacağını fısıldıyordu kulağıma.. Korkmadım onsuz olmaktan ve belki de.
Sevinç artığı bir gülümseyiş Cumbalı tahtalı evler. Rutubetten küflenmiş duvarlar. Yağmurun çürüttüğü pencere pervazları. Kül tablasında yarım bırakılmış bir sigara. Köşede külle ovulmuş mangal.
“Neyi arıyorsan sen, O’sundur” der Mevlana.. Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık…. Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif.
Bu büyük acı tam yedi yıl önce başladı. Yedi yıl önce, puslu gecenin orta yerinde, kenarda köşede, ne kadar acı varsa aşka ve düşlerime.
Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için.
Bulutların arasına gizledim hayallerimi. Ama sadece yağmur dan sonra çıkan gökkuşağı öncesi bulutlarına. Soğukluğunu hissederken, uzaklaştıkça yeryüzünden, İçim kıpırdanmaya başlıyor heyecandan. Kavuşabilme heyecanı sarıyor.
Susarız… Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz… Susarız… Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle.
Dağlara karlar yağmış yine Güneş bulutların arkasına saklanmış düşlerimiz gibi. Ne zaman gelecek baharlar Okuldan gelirken düştüm bizim sokakta ..Defterlerim, kitaplarım, kalemlerim dağıldı etrafa,babamın.
Artık anladım… Ya ben bu dünyaya fazla geliyorum, ya da bu dünya bana fazla geliyor… Yine de biliyorum, her ikisi de aynı kapıya çıkıyor.
Mark Twain’in düşündürücü bir lafı var. “İsteklerinizi, hayallerinizi küçümseyen kişilerden mümkün mertebe uzak durun!” “Ruhu küçük insanlar başkalarını da daraltmak, azaltmak ister” diye devam.