Bir başka kentten İstanbul’a kaçıncı gelişim. İki katlı otobüsün ikinci katında, en önde oturuyordum. Arabanın camı kırık, kalöriferi yanmıyordu. Yarı uyur, yarı uyanık- gözlerim kapalı İstanbul’a doğru “geçmişe bir yolculuğun içinde”. Yağmur yağıyordu, ben çok üşüyordum.
Sabahım o puslu aydınlığına açtım gözlerimi. İstanbul’daydım. Kocaman pembe bir fil yolun sağ tarafında, gözleri mavi, durmuş öylece bakıyordu, inanamadım. İyice görmek isteğiyle öne doğru eğildim. Yanından hızla geçtik, göremedim.
Pembe bir fil, gözleri de mavi. “Kiraz çiçek açıyı aykırı dal üstüne “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” Gülümsedim. Üzgün ve yorgundum. İçim acıyordu, kaygılıydım. Biraz sonrasıydı korkutan beni. Biten bir evliliğin bittiğini söylemek için bu kente geliyordum. Yüz yüze konuşmalıydım, gözlerinin içine bakarak, “Bitti!” diyebilmeliydim.
Ne zaman, nerede indim. Hangi yollardan geçtim. Kapıyı kim açtı, onunla nasıl karşılaştım hiç anımsamıyorum. Nasıl da çaresizdi bakışları. Atatürk’e benzetip sevdiğim adam, mavi gözlü aşkım. Elinde küçük bir paket, “Sana aldım, sen gümüş seversin.” Başımı çeviriyorum. Oturduğum koltuk sarıyor beni, dibe doğru çekiliyorum. “Ben gümüşü severim. Evet! Seni de sevmiştim. Bitti!” diyorum. Paketi düşürüyor elinden. Bağırmaya başlıyor. Çok bağırıyor, duyamıyorum. Yüzüm uyuşuyor.
Salona bir yatak seriyorlar. Yatıyorum. Gözlerimi yumuyorum, otobüsteyim. İstanbul’a geliyorum; açıyorum gözlerimi; mavi gözlü pembe fil yolun kıyısında. Ne horoz ötüyor, ne ezan okunuyor. Ben uyuyamıyorum, ben uyanamıyorum.
Küçük bir kız çocuğu ayak ucumda. Kucağında sımsıkı sarıldığı oyuncak fili var.
O benim oyuncağım, annem dikmişti.
O çocuk da benim. Üzüm gözlü kara kız.
“Kara kız, kaytan kız
Un çuvalını yırtan kız”
Hayır ben yırtmadım!
Ben hiçbir şey yırtmadım. Büyüdüm, evlendim, çocuklarımı da büyütttüm.
Hoşçakal İstanbul. Yolun kıyısındaki mavi gözlü pembe fil. Çocukluğum, kadınlığım.
Hoşçakalın.
Aynur TETİK
www.istanbulstories.com