(Sevgili arkadaşlar.. İdrice serisine gösterdiğiniz ilgiden çok memnun oldum. Teşekkürler. Şimdi 4.bölüm ile karşınıza çıkıyorum. Umarım beğenirsiniz. Meraklanmayın öykünün bitmesine çok az kaldı. 5.bölümde görüşmek üzere.. [email protected])

 Tek bir elektrik direği aydınlatıyordu evin olduğu yolu. Lambadaki uçuşan sinekler,gecelerin de en az gündüzler kadar sıcak olduğunu gösteriyordu adeta.. Gece ötüşen böcekler nasıl da detone olmadan sessizliği bozuyorlardı. Şenol bir o yana bir bu yana dönüyordu yatağın içinde.. Uykusu kaçmıştı. Başının zonklaması geçmişti. Temiz hava yaramadı diye söylendi huysuzca. Yatakta doğruldu, terliklerini giydi. – ne düşünceli bir kadın. Misafirleriyle terliklerine kadar ilgileniyordu.- Tuvalete gitmek için kapıdan çıktı. Tuvalet hoün sonunda yer alıyordu. Yaşlı bir kadın için büyükçe bir ev diye düşündü. Sessizce ilerledi. Tuvaletin önüne geldi. Işığı yaktı. Kapıyı araladı. Yağsız bir kapının gecenin bu vaktinde çıkardığı ses kulakları tırmalıyordu.

 Kapıyı kilitledi. Aynaya baktı. Kendini bir an için tanıyamadığını itiraf etti. Ne kadar da bitkin görünüyordu. Gözlerinin altında mor halkalar belirmişti. Yüzünü yıkadı. Pantolunun düğmelerini açtı. Klozet kapağını kaldırdı ve küçük çocuğun ona baktığını gördü. Çocuk elindeki fareyle ona gülümsüyordu klozetin içinde. ** Bunu yılanlara ver. Çok severler ** dedi kız ve birden dumanlaşarak kayboldu. Şenol bağırarak geriye doğru sıçradı. Duvara yaslanmış gözlerini yummuştu.

 Derin derin soluk alıyordu.Nefes alıp vermesi anormalleşmişti. Kalbinin üzerinde bir sızı hissetti. Kalp krizi geçirdiğini sanmıştı. Sonra yavaş yavaş gözlerini açtı. Klozete bakıyordu endişeli gözlerle. Anahtarı çevirdi telaşla. Kapıyı açtı ve koşarak odasına gitti.

 Odanın içerisinde dört dönüyordu. Bütün bu olanlar ne anlama geliyordu? Musallat olan bu çocuğun amacı neydi? Yatağa oturdu. Parmaklarıyla şakaklarına masaj yapıyordu. Biraz olsun sakinleşmişti. Ne yapması gerektiğini düşündü. Şaşkınlıktan tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Aslında etlerini ısırıyordu.Sandalyenin üzerinde asılı olan gömleğinin cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Duman bütün vücuduna yayılmıştı. Rahatladı tarifi imkansız bir şekilde. İnsanlar neden stresli anlarında sigara içmek isterler ki?

 Odanın kapısı iki kere vuruldu yavaşça. Şenol yerinden sıçrayarak gerilemeye başladı. Pencerenin önüne kadar gitti.

 ** Şenol, uyanık mısın? ** diye seslendi Aylin. Rahat bir nefes alarak gözlerini yumdu Şenol ve kapıyı açtı. ** Ne oldu sana? Ter içinde kalmışsın? ** dedi Aylin..

 ** O çocuk.Tuvalette.Klozette..** Şenol’un sesinde yoğun bir stress vardı. Dudakları titiriyordu. Yaşadıklarını anlattı Aylin’e.. Aylin gözlerini irileştirmiş heyecanla Şenol’u dinliyordu. ** Kahretsin.. Allah’ım ne yapacağız? Sıcaktandır canım.** Aylin alaycı bir gülümsemeyle Şenol’a cevap verdi.

 Ama sinirlerinin bozuk olduğunun farkındaydı. Bu yüzden gülmesine engel olamadı. Şenol gömleğini giymeye başladı. Düğmelerini hızlıca iliklerken Aylin’e bakıyordu. ** Buradan gidiyoruz. Ve bu olanları hatırlamak bile istemiyorum. İdrice… Bir daha asla buraya yolum düşmeyecek.. Asla..** dedi Şenol. Aylin onu izliyordu. Kafayı yemediğinin anlaşılması güvenini yerine getirmişti Aylin’in.

 ** Tamam.. Gidelim.** Şenol, Aylin’in yanına sokuldu. Aylin bir an için kendisini öpeceğini düşündü. Aslında öpüşmeye öyle ihtiyacı vardı ki.. İkisi de sessizce koridorda ilerlediler. Aşağı inen merdivenin ilk basamağına geldiklerinde bir çocuk ağlaması duyuldu. Şenol irkilerek Aylin’e baktı. ** Duydun mu? **

 **Hayır duymadım. Duymuyorum. Duymak istemiyorum** dedi Aylin. Tir tir titriyordu Aylin. Şenol’un eline sarıldı. Şenol, Aylin’in ellerinin buz gibi olduğunu hissedince kendisine de bir titreme gelmişti. Ağlama sesi giderek artıyordu. Ve evin içinde sanki birileri koşuyordu. Bir kovalamaca gibiydi. Koşuşmalar alt kattan geliyordu. Ağlamalar kahkahalara dönüştü. Ayak sesleri yavaş yavaş daha belirginleşmeye başladı. Sanki yukarı kata geliyorlardı.

 Şenol ve Aylin çaresizce etraflarına bakındılar. Aylin bütün kuvvetini Şenol’un eline vermişti. Aylin – Teyze- diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. İkisi de oldukları yerde çakılıkalmışlardı.

 Şenol, Aylin’in kolundan çekiştirerek hızla koridorun girişinde yer alan odaya gitmek istedi. Aylin bir an için duraksadı fakat oturup düşünmek için hiç de iyi bir vakit olmadığını düşündü. Evin içindeki koşuşturmalar artarak devam ediyordu. Aylin, odanın kapısının önünde ellerini kulaklarına bastırmış, çıldırmamak için kendini zorluyordu.

 ** Teyze.. Kapıyı aç!. Kapıyı aç !! ** Şenol kapıyı kıracakmış gibiydi. Aylin – GİT BURADAN..DEFOL- diye tekrar ediyordu. Gözlerini yummuş çaresizce bekliyordu. Kapı açılmadı. Şenol tekrar tekrar yumruklarını vurdu kapının ortasına. Kahka sesleri kesilmişti. Ayak sesleri de azalarak kaybolmuştu. Şenol geriye çelilip bütün kuvvetiyle kapının koluna bir tekme savurdu. Kapının açılmasıyla odanın duvarına çarpması bir oldu. Şenol içeri girdi, ışığı yaktı. Tavandaki çengele asılmış olan yaşlı kadının vücudu Şenol’a bakıyordu. Kadının gözleri bembeyazdı..

 Kan beynine vardı Şenol’un. Kafası bulutlanmıştı. Havale geçirip konuşma yeteneğini kaybeden biri gibiydi. İçi ürperdi. Aylin ise kapının önünde oturmuş kendi kendine söyleniyordu. Gözlerini yere dikmişti, Şenol’un gördüğü manzaradan haberi bile yoktu.Şenol, Aylin’i yerden kaldırdı, kadını görmemesi için elleriyle gözlerini kapatarak kaçalım dedi ve merdivenlerden koşarcasına indiler. Şenol evin kapısını açtı. Önce Aylin ‘i itti dışarı sonra kendisi çıktı.

 ** Teyze nerede? Şenol, cevap ver.! ** Aylin’in alnındaki kalınca damar iyice belirginleşmişti. Sanki on yaş ileri gitmişti.
** Teyze yok. Gitmiş. Boşver şimdi onu. Haydi arabaya bin. Gidiyoruz ** dedi Şenol emreder gibi. Havanın sıcaklığı kaybolmuş, yerine insanın içini titreten bir soğuk gelmişti.

 – BENİ DE GÖTÜRÜN. LÜTFEN . GÖĞSÜM DARALIYOR. GÖTÜRÜN BENİ.!!! İDRİCE’DE DURMAK İSTEMİYORUM. – Şenol ve Aylin sesin geldiği yöne doğru baktılar. Elektrik direğinin altındaki çocuk onlara bakıyordu. Çocuğun olmayan burnunun yerinden sapsarı irinler boşalıyordu. Kar gibi beyaz elbisesinin önü kanlar içindeydi..

 Aylin kendinden geçmişti. Zihni artık karanlıktı. Ellerini açıp, kıza doğru yürümeye başladı.

 ** Aylin ,kendine gel. Aylin !! ** Şenol gırtlağı yırtılırcasına bağrıyordu. Kolundan tuttu, gitmesini engelledi. Bir tokat yapıştırdı Aylin’in güzel yanaklarına. Ve kollarında bayıldı Aylin. Çocuk ortalıklarda yoktu. Şenol, Aylin’i sürüyerek arabaya taşıdı. Bir yandan da arkasına bakıyordu. Hırıltılı bir soluk alması vardı Şenol’un.. Şuradan bir gidebilsek diyordu içinde büyüttüğü korkuyla..Koltuğuna oturdu. Kontağı çevirdi. Olmuyor yine. Çalışmıyor. Arabanın ön paneline yumruğunu indirdi. Tıpkı soğan kırar gibi. -GÜM !! –

 Şenol, zihnindeki karmaşayı çözemiyordu. Herşey allak bullaktı. Sanki bir at sineği beyin damarlarından kan emiyordu. Arabanın tepesinden ortalığı ayağa kaldıracak bir ses geldi. Sanki bir demir yığını düşmüştü. Şenol başını eğdi irkilerek. Bir şey yürüyordu tepesinde. Anahtarı çevirdi tekrar. Sanki araba küçük çocukla işbirliği yapıyormuşcasına çalışmak istemiyordu. Aylin baygın bir vaziyette uzanmıştı arka koltukta.
Sesler kesildi birden. Şenol gözlerini yummuş, bir şeyler mırıldanıyordu. Ama ne dediğini kendisi bile bilmiyordu.Aniden Şenol’un solundaki camda belirdi çocuk.

 Hiç bu kadar yakından görmemişti onu. Evet tuvalette görmüştü fakat şimdi çocuk, suratının adeta birkaç santim uzağındaydı. Şenol, çocuğun burnunun olmadığını farkedince tiksindi birden. Böyle bir vahşet!.. Ne insafsızlık.. Şenol vücudunu geriye itti. Çocuk cama yapışmıştı ve bu sefer oldukça öfkeliydi. Bütün kuvvetiyle cama yumruklar atıyordu. Cam hafiften çatlamıştı. Şenol dizini büküp havaya kaldırdı. Ve cesaretini toplayıp var gücüyle cama geçirdi bacağını. Çocuk almış olduğu darbeyle tiz bir çığlık atarak fırlayıp yere çakıldı.

 Şenol derin bir nefes aldı. Pantolunun baldır kısmı kan olmuştu. Diz kapağına kadar müthiş bir acı hissetti. Yavaşça bacağını içeri aldı. Doğruldu. Kapıyı açtı. Yere bastığında acı beynine sıçradı sanki. Sol ayağının üzerinde doğruldu bağırmasına neden olan sızıyla. Yüzü acıdan büzüşmüştü. Küçük çocuk yerde uzanıyordu cansız bir durumda. Aklından yapmamalıyım diye geçirdi Şenol ama yapması gerekiyordu. Bu kabusa bir son vermeliydi. Bitirmeliydi bu işi. Bagajın önüne geldi..

 Anahtarı soktu kilide.Kapağı kaldırdı.Yılanlar oynaşıyorlardı vahşice. Sokağı aydınlatan ışığın çok ufak bir kısmı giriyordu bagajdan içeri. Elini daldırdı. Ne olursa olsun der gibiydi. Sümüksü bir ıslaklık geldi önce eline, daha sonra da yılanın gövdesi. Yumuşacık bir gövde. Hayvanı ortasından tutup kaldırdı, yılan havada ileri geri sallanıyordu. Şenol ürkek hareketlerle ve tabii ki iğrenmiş gözlerle yılanı başından kavradı. Hayvan iyice azmıştı. Ağzını açmış, dişlerini gösteriyordu. Şenol yerde yatan kızın üzerine doğru yürüdü. Kız birden gülmeye başladı. Ve Şenol ani bir refleksle yılanı kızın üzerine attı ve geri çekildi.

 Yılan kızın yüzünde dolanıyordu ve kızın gülmesi kesilmiş, ağlaması işitiliyordu. Garip sesler çıkarmaya başlamıştı. Şenol donuk gözlerle ayakta dikilmiş kızı izliyordu. Hayvan ağzını açtı ve dişlerini kızın boynuna geçirdi. Kız boğazının derinliklerinden gelen acı dolu çığlığı kopardı ve yılanla mücadele etmeye başladı. Yerde debeleniyordu. Hayvan son birkez ağzını açtı ve kuvvetlice ısırdı. Kızın boynundan kanlar fışkırıyordu. Öğürür gibi bir ses çıkardı kız ve iki kolu da yanlara düşerek hareketsizce kalakaldı. Yılan kızın üzerinden sürünerek otlara karıştı..

 Eser